23 Mayıs 2012 Çarşamba

Diyarbakır Kitap Fuarı, çocuklarla bir karnaval havasında, rüya gibi geçiyor...


Diyarbakır Kitap Fuarı iki gin önce başladı.

Buraya gelirken, uçakta düş kurmakta zorlandım.

Nasıl bir karşılaşma olacak, merak ettim yol boyu.

Birkaç ayrı açıdan yoğunlaştı merakım.


Değerli İzleyici,

İkinci merakım kitap severler...

İki gün boyunca okullar, öğrenciler ve öğretmenler…

Başka izleyici yok, salonlar onlarla doldu ve boşaldı.

Öğrenciler kitap alamıyor, ne olursa olsun imza istiyorlar.

Bir kağıt parçasının üstü olsun, ellerini içi olsun, bilekleri olsun…

Bir imza olsun da nereye olursa olsun bunu ısrarla dillendiriyorlar.

‘Hediye var mı’ diyenler de bu oyunun bir öteki parçası.

Buna bir oyun diyorum.

Çünkü şöyle ki onlarla coşkun bir karnaval yaşıyorum.

Kitap tanıtımını bıraktım.

Sıraya giriyorlar...

Telefonlar ellerinde...

Fotoğrafımı çekiyorlar.

Durduramıyorum onları.

Bir oyun havasındalar. Buraya oyun için geldiğimi sanıyorlar. Kendileri de o oyunun bir parçası sanki...

Hani neredeyse benimle köşe kapmaca oynayacaklar.

Öylesine sıcak, öylesine candan, beni bir tuttular mı bırakmıyorlar.

Öteki standlarda ne oluyor bilmiyorum. Burada fotoğraf çektirmek isteyen kız öğrenciler sıraya giriyorlar.

Kitaplarla falan ilgileri yok, diyeceğim neredeyse.

Bu arada iki farklı öğrenci de geldi.

Birisi ‘hediye var mı’ diye sordu. Forması ilgimi çekti.

Sırtındaki futbolcunun adı ne, göreyim, dedim.

İşte onun fotoğrafı, kendisini Messi sanıyor.

Messi Diyarbakır’da koşuyor ...

Sizin anlayacağınız Fuar böyle işte.

İkinci görsellik bir Fenerbahçe forması.

Hangi futbolcunun adı var?

Dön, bir bakayım dedim.

Sırttında ad falan yok.

Tümüyle Fenerbahçeli!

Sen de Fenerbahçeli misin... Demez mi bana.

Babasını gösterdi... O Fenerbahçeli değil ama, dedi.

Baba başka bir takım tutuyormuş...

Oğul giymiş tam Fenerbahçeli...

Babasını da alıp kitap fuarına getirmiş.

Benimle de fotoğraf çektirmek istiyor.  Ne dersiniz!

Siz olsanız ne yaparsınız?

Ben de fotoğraf çektirdim.

İşte böyle, sizlere buradan böyle karnaval haberleri...

Neşeniz bol olsun.

Yaşam hep ciddi şeylerle, acılarla, ayrılıklarla dolacak değil ya! Biraz da karnavalla dolsun günlerimiz.

Kitap fuarı haberleri yerine geçsin bunlar ve neşenizi bulun...

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, 23 Mayıs 2012 Diyarbakır.


21 Şubat 2012 Salı

İstanbul'da doğmak! On beş milyon insanın yaşadığı bir kentte...Kent, bir hız ve hareket merkezidir. Bu nedenle Ayla kitap okuyor...

Ayla Harita ve kitap okuyor. Ayla neden harita okuyor? İşte burada etkin ve aktiv insan öne çıkacak...
Ayla’nın dinazorlar öyküsüne varmadan Ayla'nın harita okuma merakı öne geldi.

Ayla harita okumak ve haritalarda yön bulmak için çalışıyor. Bir önceki haberde kent ve yeni insan başlığı altında, yeni yepyeni kuşak temsilcisi Aylayı sunmuştuk.

Orada kent ve insan öne çıkıyordu. Kentte çalışma hızı yüksektir.

Köy toplumu ile kent toplumu açısından bir fark var değil mi?

Kent, bir hız ve hareket merkezidir.

Uzay ve bir galaksinin merkezi...

Yeni yaşamın merkezi kenttir.

Kent ülkenin yönetim merkezi olur.

Yüksek algı gerektirir kent yaşamı.

İnsan bu hıza ayak uydurmak zorundadır.

Ayla da bu hıza ayak uydurmak isteyenlerden bunlardan birisi.

Yeni doğanlar bu açıdan yaşama hazır olmalı. Koşmayı zamanında öğrenmeli.

Ayla'nın annesi de kent doğumludur.

Hemen bir ayraçla Ayla'nın annesinin İstanbul doğumlu olduğunu söyleyelim.

İstanbul'da doğmak! On beş milyon insanın yaşadığı bir kentte...

Hem de üç imparatorluk görmüş bir kentte. Dünyada ikinci benzeri yok.

Böyle olduğu için belki de Ayla'nın annesi de hızlı düşünür.

Ayla'nın babası da kent doğumludur.

Onlara da sıra gelecek. Ayla'yı tanıyalım derken bakın nerelere geldik!

Böyledir işte, bir konuya girince, okumayı da biliyorsanız o konu çeker götürür sizi.

Biz yine Ayla'nın harita okumasına dönelim. Ayla neden harita okuyor?

İlginç soru değil mi? İşte burada etkin ve aktiv insan öne çıkacak.

Nedir etkin ve aktiv insan? Harita okumayı bilmeyen on binlerce insan var.

Bir de çağın dinamikleri ve yeni insan var.

Daha küçük yaşta yüksek yakıt kullanmaya hazırlanan bir beyin sahibi olmak...

Yaşadığı koşullara ayak uyduran ve o koşullarda ayaklarının üstünde duran insan.

Daha küçük yaşlarda buna hazırlanmalıyız.

Örnekse, bu satırların yazarı, neden iki dili aynı güzellikte yazamıyor, konuşamıyor?

Ayla da işte bu koşullara hazırlanıyor. İki dilde düzgün konuşmak ve yazmak...

Yaptıkları, kent insanı için doğal şeyler.

Tümü bu kadar değil, Ayla kitap da okuyor...

İvedi davranmayalım. Sıra o konuya da gelecek...

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, MD, 06 Şubat 2012

Önemli not:
Geçen aylarda İsveçli dünya rekortmeni yüzücü Therese Alshammar konusunda yazdım.
Bir çocuk gelecekteki başarılara nasıl hazırlanır...
Baba ya da anne neler yapabilir...
bu yazıyı okuyunuz lütfen.ts.
http://stockholmtekinsonmez.blogspot.com/